Fujifilm X100 modeli 2011 yılında tanıtıldığında ilk görüşte aşk oluştu. Eşsiz retro tasarımını anında ilginç bulmuştum. Makineyi kullandığımda ise fotoğrafçılık yolumdaki en mükemmel makine olduğunu fark ettim ve o zamandan beri elimden bırakmadım. Benim için daima mükemmel bir ikinci makine oldu.

Birkaç ay önce yeni Fujifilm X100V modelini test etme şerefine nail oldum. Yüksek performanslı bir cep makinesi.

İki model ile stüdyomda çekim yaptım. Genelde sokak veya röportaj fotoğrafçılığı için kullanılan bu tür bir makine için faklı bir durumdu.

Portre ve moda gibi birçok alan için elverişli olan bu profesyonel kompakt makinenin olağanüstü potansiyeli hakkında insanları bilgilendirmek gerekli diye düşünüyorum.

X100 serisinin olmazsa olmazı olan lens 35mm ile sabitlenmiş olup, f2.0 diyaframı ve çok gerçekçi bakış noktası ile portreler için idealdir. Bu odaksal lens, çekebilmek için bizi konuya yaklaşmaya zorluyor ve iyi bir portre oluşturmak için çok önemli olan etkileşimi iyileştiriyor.

Ben çoğu zaman fotoğrafı doğrudan jpeg olarak çekiyorum ve bunu anlattığımda birçok fotoğrafçı şaşırıyor. Fujifilm’in Film Simülasyonlarından çok memnunum. Bunları tarzım için çok elverişli buluyorum, özellikle sonradan işlem gerektirmeyen dosyalar yaratan Classic Chrome ve Acros simülasyonları.

X100 serisini stüdyomda defalarca kullandım ve asla hayal kırıklığına uğramadım.

Fujifilm X100V modelinde iyi haberler var. Ayrıca, öncekine nazaran daha yüksek performanslı ve tamamen yeni tasarlanmış bir lens. Fotoğraflarımı genellikle ortam ışığında çekiyorum ve itiraf edeyim ki, özellikle düşük ışıklı ortamlardaki hızlı ve tutarlı odaklamaya hayran kaldım.
İlk yıllarda (1994) moda dergileri için röportajlar ve editoryal çalışmalar yaptığımda sıklıkla dış mekanlarda çalıştım. Böylece farklı ortamlarda bulunan doğal ışığı daha doğru nasıl kullanabileceğimi öğrenme fırsatı buldum. Öğle vakti çekim yaptığımda çok aydınlık bir gökyüzü buldum veya çok bulutlu bir günde daha yumuşak bir ışık ile çalışmak zorundaydım. Her halükarda çekimlerimi yaptım.

Her gün farklı olan ortam ışıklarına uyum sağlamayı öğrendim. Böylece her gün daha fazla benim tarzımı oluşturan tecrübeler edindim. Ayrıca stüdyomda, çok yumuşak ışık filtresi işlevinde ve kuzeydoğu yönünde büyük tırtıllı cam pencereler var.

Elisabetta ve Marilena adlı modeller ile yaptığım çekimlerde hem ortam ışığını hem de iki adet 200W led lambalar ve 50×140 banko difüzörler kullandım. Birçok sefer sürekli led lambalar kullanıyorum zira böylece, ışık üzerinde mutlak ve doğrudan kontrol bende oluyor.

Böylece makinede bir kez enstantane ve diyaframı ayarladıktan sonra tamamen kişiye odaklanabilir ve portreleyebilirim.

Çekimlerim genelde birkaç dakika, en fazla 5 dakika sürer ve sonrasında, görüntüleri yüklediğim bazı entervaller uygularım ve müşteri ile birlikte izlerim.
Bence bu iyi bir yöntem. Gözlemlerime göre müşteri, fotoğraflara hemen bakabildiğinde eriştiğimiz sonuçları algılar ve sabit işi başaracak yeni enerjiye sahip olur. Her çekim seansındaki en son karenin, aynı zamanda en iyi kare olduğu sır değildir.

Fotoğrafçı ile portrelenen kişi arasındaki anlaşma yüksek kaliteli fotoğraflar elde etme açısından hayatidir ve saygı ve güven temelinde oluşması gerekir.

Çekim seansı sırasında oluşturulan atmosfer çok önemlidir ve fotoğrafçının, farklı safhaları iyi idare ederek portrelenecek kişilere tüm anlatımları yapması ve kendilerini rahat hissetmeleri için lazım olanları yapması gerekir.

Gerçek ve doğal fotoğraflar elde etmek için çalışma sürecinde konsantrasyon ve empati önemlidir.