İşim gereği çok sık fotoğraf gezisi yaparım. Neredeyse yılın yarısı. Aynı yere defalarca gittiğimiz de oluyor. Tahmin edeceğiniz gibi çok yorucu. Ama her gittiğimiz de bambaşka ışıkla karşılaşıyor ve çok farklı kompozisyonlar oluşuyor. Bu durum bizim yorgunluğumuzu aldığı gibi aynı yere gitsek bile yeni heyecanlar yaşamamıza neden oluyor.
Hasandağ da böyle. Keç kez gittim anımsamıyorum. Bir bozkırın içinde yükselen bu konik devasa kaya kütlesi her açıdan ve her zaman farklı görsellikler sergiliyor. Bu kütle eski bir volkanik dağ ve peribacaları ile ünlü Kapadokya’nın oluşumuna neden olmuş.
Daha işlevsel olduğunu düşündüğümden fotoğraflarıma insan ve yaşam ögesi katmaya çalışırım. Bu fotoğrafta da böyle oldu. Çoğu kez gitmeme karşın dağ sürekli pus içindeydi ve net görüntü vermiyordu. Bende onun çevre florasıyla birlikte yardımcı malzeme olarak kullanıyordum. Sonunda keskin bir ilkbahar havasında pus dağılmış dağ belirginleşmişti.
Geriye yaşam ögesi kalıyordu. Çevrede tek tük köy ve koyun sürüleri vardı. En yakın köyün çobanını aradım ve buldum. Önceden çobanla gideceği saat üzerinde anlaştık. Bunun için tüm gün beklemek durumundaydım. Yıllarca beklediğimden bu sorun bile değildi.
Çobanın eşeği vardı. Onu daha belirgin hale getirebileceğini düşündüm. Hayvanları da istediğim yerde toplayabilirse kompozisyon tam olacaktı. Birbirimize cep telefonlarını vererek onda da anlaştık. Zaten fotoğrafa dikkatle bakarsanız bir elinde cep telefonu ile benimle konuştuğunu göreceksiniz.
İstediğim görüntüyü almıştım. Fujifilm X-T2 ve XF100-400mm lens kullandım. Hasandağ yaklaşarak daha görkemli olmuş ve ön plandaki sürünün dokusu oldukça keskin çıkmıştı.
Fotoğrafları yarışmaya göndermek gibi bir alışkanlığım yok. Ben ödülümü fotoğrafımdaki insanlardan zaten fazlasıyla alıyorum. Buradaki ödülümü de daha sonra gittiğimde gördüm. Hediye ettiğim fotoğraf evin en özel köşesine asılmış ve ülkemde bir evin daha kapısı bana ardına kadar açılmıştı.